27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle kaleme aldığı yazısında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Tiyatro / Oyunculuk Bölümü öğrencilerinden Pınar Arık tüm içtenliğiyle soruyor:

 

YAŞAMDAKİ Mİ, SAHNEDEKİ Mİ GERÇEK OYUN?

Dünyaca ünlü oyun yazarı ve şair W. Shakespeare'in dediği gibi, "Yaşam bir oyun, bizler de aktörleriz".Yaşamda herkesin kendine ait bir oyunu var aslında. Bu oyunlar doğum denilen zilin çalmasıyla başlıyor ve ölüm denilen zilin çalmasıyla da sona eriyor. Bu oyunlardan herhangi birini izlemek için koltuklarınıza kurulun ve hazırlayın kendinizi izlemeye, diyemeyeceğim size. Çünkü bu oyunda siz de varsınız. Seyirciler de oyuncu. Ve bu oyun öyle uzun ki; yalnızca prömiyerden ibaret, bir daha tekrarı oynanmaksızın. Evet, yalnızca bir kez oynanıyor bu oyun. Başka oynama şansınız yok, ona göre hazırlayın kendinizi. Bir kez söylediğiniz sözü ya da yaptığınız bir mizanseni geri alma şansınızda yok. "Ne biçim bir oyun bu?" dediğinizi duyar gibiyim. Evet galiba çok acımasız bir oyun bu. O zaman sizlere başka bir oyundan söz edeceğim. Belki biraz önceki oyunun konusuyla aynı olabilir. Fakat bu kez mekan farklı. Mekanımız bir tiyatro sahnesi. Sizler birer izleyicisiniz. Sizin için yaşam aynı temposunda devam etmekte ve her şey çok normal. Bir hafta sonu tatilinde arkadaşınızla, sevgilinizle yada ailenizle birlikte bir tiyatro oyunu izlemeye gelmişsiniz. Evet, şimdi bir tiyatro sahnesinin salonundasınız. Oyun daha başlamadı. Çevrenizdeki insanlar fısıltıyla konuşuyorlar. Biri oyun hakkında birşeyler söylüyor. Başka biri de hafta içi yorgunluğunu hala üzerinden atamamış olacak ki , yanındakine işlerinin ne denli yoğun olduğundan söz ediyor. Ama merak etmesin; çünkü birazdan tüm stresi gidecek. Evet salonun ışıkları yavaş yavaş sönmeye başlıyor ve sahnenin ışıkları yanıyor. Oyun başladı ... Lütfen sessizlik!...

Oyunun konusu yaşamdan alınmış kesit. Oyuncular çok doğal bir biçimde oynuyorlar. Birden diyorsunuz ki: "Aslında ben de oynayabilirim bu oyunda, hiç de zor gözükmüyor." Evet, belki haklısınız. Ama herhalde, size demin söz ettiğim oyun geldi aklınıza. Siz orada bir oyuncuydunuz. Evet ama unuttuğunuz bir şey var galiba. O oyunda seyirci yoktu değil mi? Orada hiç kimse, kendi oyununu oymaktan başkasının oyununu izlemeye fırsat bulamıyordu. Evet, bu oyunun da konusu bizim yaşamımızın içinden , fakat daha önceden de belirttiğim gibi bu oyunda mekan farkı var. Şimdi, lütfen bir daha bakın sahneye. Ama biraz daha dikkatli. Ve kendinizi oradaki oyunculardan birinin yerine koyun. Şimdi oyunun ortalarındasınız. Karşınızda yüzlerce seyirci... Siz yalnızca öndeki seyircileri görebliyorsunuz. Arkalar karanlık. Ama biliyorsunuz ki; yüzlerce seyircinin gözü sizin üzerinizde ve siz öyle doğal oynuyorsunuz ki; düşünmelerine neden oluyorsunuz. Kendilerini sizin yerinize koymalarını, kendi yaşamlarında yapmış oldukları yanlışlıkları, yaşamış olduklarını ya da yaşayacakları birçok olayı sahnede görmelerini sağlıyorsunuz. Oyun sonlarına doğru ilerliyor. Kaptırıyorsunuz kendinizi oyuna ve siz farkında olmadan bir de bakıyorsunuz ki oyun bitmiş. Evet, şimdi isterseniz koltuğunuza tekrar oturabilirsiniz Oturdunuz mu? Tamam. Sanırım oyunculuğun nasıl bir şey olduğunu biraz olsun anladınız ve seyirci olmakta karar kıldınız. Peki. Siz bilirsiniz. Salondan çıkarken insanların oyun hakkında konuştuklarını ve tartıştıklarını duyuyorsunuz değil mi?O zaman bilin ki; bu oyun da görevini başarıyla tamamladı. Unutmadan, eğer oyunun kimi bölümlerini kaçırdıysanız (olur ya kendi yaşamınızda bir yere gitmiştir kafanız...) bu oyun yarın akşam da var. Yaşamdaki oyunla karıştırmayın. Bu oyun tek bir oyundan ibaret değil. Efendim? Aklınıza bir soru mu takıldı?...Ha, evet... Ama bu sorunun yanıtını siz kendiniz bulacaksınız. "Yaşamdaki mi gerçek oyun, sahnedeki mi?" Kolay gelsin!..