Bir 'cadı'nın anıları...
Tiyatro
sanatçısı Macide Tanır bir kitap yazdı ve kitabının
adını "Tiyatronun Cadısı" koydu.
Bu cadı, kocaman bir kazanın içine sanattan, oynadığı oyunlardan, filmlerden, kendisine biçilen rollerden, anılarından, hayatımızdan, toplumsal yaralardan, çarpıklıklardan birer tutam atıp, içimizi ısıtacak bir karışım sunuyor okurlara
Bu yazıları hangi Macide yazdı? İlk kez üçü birbirine karıştı. Ayıklayamıyorum. Sizce hangisi?" diye soruyor Macide Tanır. Bizim bildiğimiz bir Macide Tanır var. Ama o bizi "Tiyatronun Cadısı" adlı kitabında üç Macide ile tanıştırıyor. Biri Sade Macide, kendi ifadesiyle "ukalâ" olanı: kendi halinde yaşayan, sesi soluğu çıkmayan sakin bir kişiliğe sahip. Diğeri, sanatçı Macide, yine kendi deyimiyle "tepemdeki Macide": karakter sahibi, ne istediğini bilen, dürüst, ölçülü, disiplinli ve gerçek sanatçı. En sonuncusu da, yerinde duramayan Çocuk Macide.
Macide Tanır, Bilgi Yayınevi'nden çıkan "Tiyatronun Cadısı" adlı kitabında kocaman bir kazanın içine sanattan, oynadığı oyunlardan, filmlerden, kendisine biçilen rollerden, anılarından, hayatımızdan, toplumsal yaralardan, çarpıklıklardan birer tutam atıp, bize içimizi ısıtacak bir karışım sunuyor. Kazanı dolduran, Sade Macide. Doldurtanlar ise Sanatçı ve Çocuk Macideler. Üç Macide'nin birleştiği, beraber olduğu tek yer ise sahne.
Sanatçı Macide, o kadar çok şey görmüş geçirmiş ki, o izin vermese de Sade Macide bunları yazmaktan kendini alamamış. Örneği "Kıl Payı" adlı oyunu sahneledikten sonra odasına gelen Haldun Dormen ve Semiramis Pekkan'la ilgili bir anı şu cümlelerle girmiş kazanına: "Haldun Dormen aynı eseri Londra'da Paggy'den seyretmiş, benim kadını daha çok beğendiğini söyledi. 'Size Türk tiyatrosunun kraliçesi diyorlar, hakları var' cümlesini tamamlamıştı ki, Semiramis Pekkan, "Hayret, boyu da o kadar uzun değil.' dedi. Çok sevdiğim, genç kuşağın yetişmesinde öncülük eden değerli tiyatro adamı Haldun Dormen'in yüzünün rengi mosmor oldu."
Macide Tanır, kitap yazmaya soyunmasını cahil cesareti olarak değerlendiriyor. Zaten böyle bir amacı da yokmuş ilk başlarda. Ama Sanatçı Macide'nin her şeyi sineye çekip, bir köşede oturması, diğer Macidelerin ayaklanmasına neden olmuş ve bir isyan başlamış. Birikimlerin bir şekilde dışarı çıkması gerekiyormuş artık. Tiyatronun Cadısı'nın ilk cümleleri, sıkıntıların sağnak halinde yağdığı, Çocuk Macidelerin çoğaldığı bir gece yarısında çıkmış ortaya. Bundan sonrasına Meral Erbil el koymuş. "Bunlar seninle birlikte gidemez, kitap olmalı" demiş Tanır'a.
'Ona reji yapamam'
Sanat yaşamı boyunca, tek bir olumsuz bir eleştiri almamış Tanır. Tiyatronun en kıdemlilerinden. Bir gün, Kenan Işık'ın, yönetmenliğini yapacağı oyunda Macide Tanır ismini görünce Cüneyt Gökçer'e verdiği tepkiyi şöyle anlatıyor: "Kenan Işık, koskoca Macide Tanır'a ben nasıl reji yaparım, dedi. Gökçer de, ona özel rejisör getirecek değiliz ya, diye yanıtladı." Bu "koskocalığın" verdiği sorumlulukla; onca görkemli yılın hatırına, önüne sunulan televizyon ve sinema projesini elinin tersiyle itmekten hiç kaçınmamış: "Dünya tiyatro edebiyatının dev eserlerinde başrol oynadım. Nasıl önüme gelen her teklife 'evet' derim? İrademle geçmiş günlerin görkemi adına buraya kendimi hapsediyorum. Ta ki, önemli bir kadro ve değer verdiğim bir proje önüme gelene kadar".
Tanır, bu toplumda sanatçı olmanın artık çok onur verici bir şey olmadığını anlatıyor kitabında. Mecliste bir milletvekilinin diğerine "tiyatro yapma" diye seslenişini asla kabul edemiyor. "Bu bakış açısına sahip bir toplumda ben sanatçı da değilim, oyuncu da değilim. Tiyatro çok ucuzladı" diyor. İnsanoğlunun, kendini ne kadar törpülerse törpülesin, hep eksik bir tarafı kaldığını ifade ediyor ve hem kendisinin hem toplumun bu konudaki eksikliklerini dile getiriyor Tanır. Bu eksiklikleri örtmenin de ancak başkalarını değil de kendimizi aşarak gerçekleşebileceğinin altını çiziyor: "Hayat başlı başına bir sanat bence. Önemli olan, sahne arkadaşlarınızla birlikte ipi göğüslemek."
Kendisini "haysiyeti her zaman önünde gitmiş, parayı ise peşinden sürüklemiş bir sanatçı" olarak tanımlayan Tanır, geriye baktığında kendisini bugün bulunduğu noktaya getiren etkenlerin başında seçiciliğin ve ödünsüzlüğün geldiğini söylüyor.
Macide Tanır, her gece sahneye çıkmadan önce, "Bu oyunu anlayan bir kişi mutlaka olacaktır" dermiş, kendi kendine. Olmasa da kendisinin anladığını bilmesi tatmin edermiş onu. Şimdi de kitabını, "okuyacak bir kişi olacaktır" düşüncesiyle sunuyor okurlara. İçinde bir ses "Kimse olmasa da ben varım" diyor bir yandan da. Kitabını elinde tutanlara ise şu soruyu soruyor: "Bu kitabı anlayacak o bir kişi siz misiniz yoksa?"