Eleştiri
"Mankurt"
oyunun eleştrisi....
Kızgızistan'ın
dünyaca ünlü romancısı Cengiz Aytmatav'un "Gün Uzar
Yüzyıl Olur"- "Mankurt" romanlarından
oyunlaştırarak yöneten Mustafa Arslan rejisiyle izledik.
Yaşlı bir demiryolu işçisi olan Yedigey'in en yakın
arkadaşının ölüm haberini almasıyla başlayan oyun;
cenazenin kaldırılma hazırlıkları sırasında gelen rahmetli
arkadaşım Mankurt-laşmış oğlu ile Yedigey'in çatışması
ile sürüyor ve Yedigey'in cenazeyi rahmetli arkadaşının
vasiyet ettiği yerde bir uzay alanının ortaya çıkışı ile
birliktte Yedigey'in bir geceden diğer geceye hayatının (son
yüzyılın ) muhasebesi ile nihayetleniyor.
Dünya savaşına katılmış , madalyaları olan Yedigey'in
modern bir Antigone gibi ölülere olan sorumluluğu yüzünden
gelenekleri savunarak uzay çağının düzençileri Mankurtlarla
catışması- her ne kadar trajik boyutları ile işlen
(e)memişse de yine de sarsıcı ve düşündürüçü.
Aytmazov kuşkusuz çok büyük ve usta bir yazar. Ancak eserini
oyun dili ile üretse idi ortaya çok daha iyi bir eser
çıkacağını düşünüyorum. Hareketin taklitini anlatan
dramatik yapıdan çok bu taklidi öyküleyen epik türe yakın
üslubu ile; oynamak yerine anlatmak yanı ağır basan iki ayrı
romanı yine de tiyatro diline ustalıkla uyguladığını
söyleye bileceğimiz Mustafa Arslan'ın iki ayrı öyküyü
aynı ustalıkla bir birine montajlayarak yeniden uyguladını
görüyoruz. Oyun arasında soysuzlaşma, yozlaşma olarak bir
çeşit değim olan Mankurtlaşmak 'ın eski bir efsaneden
alındığını öğreniyoruz. Efsaneye göre düşmanlar ele
geçirdikleri köleleri başına taze deve derisinden bir
başlığı zorla geçiriyorlar. Kızgın güneşte kızan deri,
büzüldükçe kafayı sıkıştırıyor, beyin zedeleniyor bir
çeşit beyni yıkanan köle sahibinden başka hiçkimseyi
tanımıyor ve sadece ona itaat ediyor. Ayrıca deve derisi
başına yapışıp kalıyor, deriyi zedeleyerek bir kaç saç
dışında kalanlar dökülüyor ve kafa çok çirkin bir hal
alıyor. Babasının cenazesini acele ile alıp bir an önce
defnederek kente dönmek isteyen bir zamanlar kendisi okusun
büyük adam olsun diye yollanan ama zamanla sülalesini de ve bu
insanlarada yabancılaşan Tansikbayev'e Yedigey'in sık
sık" Mankurlaşma oğul" demesinden onun oyundaki gibi
Mankurt olduğunu anlıyoruz, anlamamız da bu bizi yeterince
etkilemiyor diye düşünüyorum.
Cenaze hazırlıkları arasına Mankurt Destanı anlatı olarak
sıkıştırıldığına göre, bir adım daha ileri gidilerek,
destanın anlatılması yerine, cenazeye katılanların
oynanması; hemde Mankurt rolüne Yedigey' in Tansikboyev' i
çıkarmasının çok yerinde bir mizansen olabileceğine
düşünmekten kendimi alamıyorum. Üstelik bu biçimin
içindeki bireyi Tansikboyev- ile toplumu Yedigey
çatışmasında komedi olduğuu kadar dramatik ve trajik
çelişkilerin oyunculukda çıkabilmesi için uygun bir yöntem
ola bileceğini söyleyebilirim.
Savaş
Aykılıç