MURATHAN MUNGAN

   
 

Alacanım
Ah, nerede benim altından avaze sesim!
Yankısı bir duvara gömülmüş testide kaldı
Avaze sesim!

Şimdi başkalarının kalplerinde yankılanan
Bir zamanlar içinden geçtiğim aşklardı
Feryattan kimseler ölmez, denirken
Duvarlardan geçtim
Artık kimseyi sevemez aşktan ölmüş yürek, derlerdi
Şimdi kulağını dayadığın duvarda inleyen testi
Bir zamanlar feryatlarda unuttuğum avaze sesim!

Alacanım
Mil yeşili gözlerin
Dindirdi gözlerimi
Kaç körü birden öldürdün bende
Mahsur kaldım, eksik oldum, kapına düştüm
Ben yandıkça
Ezber ettin ayazın demirini
Alacanım,
İndi mi göğsüne heves?
Hangi duvarın halısında
Gördün, bildin, vurdun beni
Kaç ormandan geçti
İçinde kaybolduğumuz o büyük takip
İçimizde bunca gurbet dururken
Yol ettik uzaktaki sılayı
Şimdi buradayız
Kanlar içinde
Alacanım
İndi mi göğsüne heves?

Etimdeki eksik yangın, sindi yüreğim
Seyreldi tenim sahtiyan tarih
Mahsur kaldım, meçhul oldum, şehit düştüm,
Alacanım,
İndi mi göğsüne heves?

Alacanım,
Rahat et, ben gölgene ilişeyim
Her belanı ben göreyim
Yüreğimi ihbar et,
Bana bir uçurum ver, gideyim
Alacanım
İndi mi göğsüne heves?
Biliyorsun adımın kıblesini
Bir meşhur hafızla, meşhur bir şehvet
Alacanım,
Şuramda sinsi bir sızı
Gel öldüğümü farz et
Senden gelen her harabe
Canımdan uçurduğum şahin
Pençesinde kaldı bileğim, yazım, harflerim
Bir yanım onla uçtu, sende kaldı, ben bittim
Alacanım,
İndi mi göğsüne heves?

Alacanım,
Yakılmış bir köyün adıydı adın
Görmedi kimse
İçinde bende yandım
O gün bugün kalbimin doğusunda tüten duman
Nerede olursan ol göğündeyim kanlı tarih her zaman
Mardin’im, Midyat’ım
Ah benim altından avaze sesim
Kardeşlerimdi ölen de, öldüren de
Aranızdaki duvarda
Gömülü kaldım

Etimden uçurduğum uçurum
Meşhurdum, meçhuldüm, mahsurdum
Bir hafızken eskiden
Mecnun kaldım şimdi
Aşktan, senden, kendimden
N’olur sevmeden öldürme beni
Alacanım,
Söyle, indi mi göğsüne heves?

 
   
 

Bu Ne Biçim Hayat
Bu ne biçim Postacı
Üç defa çalıyor kapıyı
Bu ne biçim kel
Hem merhemi var
Hem sürmüyor başına
Bu ne biçim biçimler
İstediğiniz kadar çoğaltılabilir
Memleket çok müsait buna
Örneğin yeni bir komşu taşındı karşıya
Bir baktım Fahriye Abla!
Kırk yıllık bir rötar yapmış
Erzincan Treni
Ben gelmişim şu yaşıma
O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha
Benimki ne biçim hayat
Uymuyor ne gördüklerime
ne duyduklarıma
ne okuduklarıma
Ben ne biçim benim
Ne kendime benziyorum
Ne başkalarına

   
 

Maske
Maske ölmek isteğidir sevgilim
gerisingeriye dönen etiket
bak gökyüzünde takma bulutlar
ümitlerini yükseğe ayarla
ve bataklık halılarında dinlen
ey kutsal beden
sana da gelecek sıra
pilindeki kuraklık yetmiyor değil mi
hatıranın yüksek gerilimine
başkalarının bantlarında batıp çıkıyor sesin
kağıttan intihar kuleleri
eteklerinde dipnotlarıyla devrildi tek tek
bilgisayarlarının depoladığı vahşetten çıkış alıyor
yeni bir maskenin formülleri
granite dönüşsün diye iskelet iskelet ve etiket
Doğru, kolay silinebilir bir muşambadır seks
ateşten geçirir karton filmleri
bazukalar altında kadife gece
leoparlar öldü sevgilim, parslar, jaguarlar
çölü olmayan bedeviler platoların yeni aynalar
tinerle sil maskeni, ekrandaki görüntüyü ayarla
volümünü kıs kalbinin, dahili hatta seni arıyorlar

   
  İzin
Bilmediğiniz kelimelerin altını çizin, derdi Öğretmenim.
Bunca yıl, bunca yol, bunca hayat ve kitaptan
sonra bütün kelimelerin altını çiziyorum
-Öğretmenim, artık izin istiyorum.