“Annemi oynamayı çok düşünüyordum.
Sonra bu dönüştü, böyle üç kuşak oldu. Daha
ilginç oldu. Çünkü 80 yıllık bir dönemi
kapsayıverdi birdenbire ve herkesi ilgilendiren
olayların önünde geçti bu üç aşk, üç kavga...”
— YILDIZ
KENTER
Tiyatro
Sanatçısı |
|
Genç ve güzel
İngiliz kızı Olga’nın eğitim için Londra’da
bulunan Naci Bey’le tanışıp 1920’de Türkiye’ye
gelmesi, burada Bandırma doğumlu Nadide olarak nüfusa
kaydedilmesi, fakirlik içinde 6 çocukla yaşam
mücadelesi verirken bile Londra’ya geri dönmeyi
reddetmesi, yaşlandığında ise hala yarı Türkçe,
yarı İngilizce tuhaf bir lisan kullanması,
Yıldız’ın evin büyük kızı olarak
yaramazlıkları, erkek kardeşi Nedim’in “orospu mu
olacaksın?” itirazlarına rağmen gizlice babası
tarafından konservatuvara kaydettirilmesi, sürekli
söylenen ama sevgi dolu tipik bir Türk annesi olan Olga
ve küçük kızı Leyla ile verdiği hayat mücadelesi,
Leyla’nın anneannesiyle kendisine karşı işbirliği,
henüz yetişmekte olan genç bir öğrenciyken
bunalımlı ülke ortamında bir gece karakola
düşmesi...
Oyunda, bu ve benzeri daha pek çok
acı-tatlı anıyla dolu, ama çok renkli ve hareketli
bir hayatın izleri, Kenter’in içtenlikli yorumuyla
anlatılıyor.
GALADA BÜYÜK iLGi
Geçtiğimiz Cuma akşamı galasını yapan
Kenter, hayatını yazmayı hep düşündüğünü
söyledi. “Annemi oynamayı çok düşünüyordum.
Sonra bu dönüştü, böyle üç kuşak oldu. Daha
ilginç oldu. Çünkü 80 yıllık bir dönemi
kapsayıverdi birdenbire ve herkesi ilgilendiren
olayların önünde geçti bu üç aşk, üç kavga...”
diye konuştu.
Yıldız Kenter, hayatını oyunlaştırarak
sahnelere taşımasını ise şöyle anlattı:
“Anılar kitabı söz konusu olunca,
yazarken, oyuncu açgözlülüğüm ağır bastı. ‘Ben
bunu niye oynamıyorum?’ dedim ve oyuna dönüştü.
Kitap ertelendi, böyle bir yaşam öyküsü çıktı.
Tabii bunda çeşitli faktörler var. Birincisi, bu benim
anneme teşekkür, annemi hatırlama, tanıtma ve ben
yaşadığım kadar yaşatma çabam. Üç cumhuriyet
kuşağını almak istedim. Üç can, üç aşk, üç
kavga, nefret, başarı, başarısızlık ve
Türkiye’nin biraz sislice ekonomik ve toplumsal
panoraması var oyunda.”
“AŞK HER YERDE”
Kenter, bunca yıl gözlerden uzak bir hayat
yaşarken, birden kendisini seyirciye tüm
açıklığıyla sunmasının kendisini olumsuz
etkilemediğini, aksine çok iyi geldiğini dile getirdi.
Oyunun asla geçmişiyle bir hesaplaşma olmadığını
da vurgulayan Kenter, “Bu bir deşarj oluyor, bir
paylaşma oluyor...Seyirci de bunu alıyor herhalde”
dedi.
Yıldız Kenter, oyunun ismini de şu
sözlerle açıkladı:
“Aşk her yerde, her şeyde... Açan
bir çiçekte, esen rüzgarda, bir bakışta, tebessümde
hep aşk vardı. Bu aşkı bize anne ile baba öğretti.
Bu yüzden onları hep aşkla arıyorum. Her
yaptığımda sevgiye dair bir şey bulmak, her
gördüğümde sevgiye dair bir şey görmek, işitmek ve
kendini tanıyorsan eğer başkalarını iyi
tanıyabilmek ve başkalarını hoş görebilmek,
affedebilmek...”
“YAPTIĞIMIZ HER ŞEY
YARIMDIR”
Hiçbir oyunda fazla bir şey beklemediğini,
ama umut etmekten de vazgeçmediğini ifade eden Kenter,
“İşim umuttur benim. Tiyatro umuttur. Ümit etmesem
yapamam. Ama hiç beğenilmeyebilir de. Çünkü
yaptığımız her şey yarımdır, seyirci
tamamlarsa bütünleşir” şeklinde konuştu.
“Hayatındaki kişilerin özel yaşamlarını bir
oyunda canlandırmasından rahatsız olup
olmadıkları” sorusunu, “Herkes bir
şey düşünecek elbette. Herhalde biraz
tedirgin oldular. Ama kızım geldi, seyretti ve
‘şapkamı çıkarıyorum’ dedi” şeklinde
yanıtlayan Kenter, tekrar yazıp yazmayacağı hakkında
ise şunları söyledi:
“Türkçem iyidir. Daha önce konuşmalar
yazdım, düşüncelerimi yazdım. Kalem oynatmayı
severim. Yazabilmek çok hoş bir şey. Bundan sonra
tekrar yazar mıyım bilmiyorum. Ama oyun yazarı
değilim”
|